Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

MUM KOKULU KADINLAR

  İki yumurta kıramayan kadınlar için, size yaprak sarıp mantı açan kadınları harcadınız... Okuma alışkanlığı Zara ya da Mango'daki etiketlerden ibaret olan kadınlar için hayatı, kâinatı tez konusu yapmış kadınları harcadınız... 3 bin dolarlık Tom Ford Black kullanan kadınlar için, mum kokulu kadınları harcadınız... Göbeğinizi iğrenç bulan kadınlar için, o göbeğe sarılıp uyuyan kadınları harcadınız... Yemeğe çıktığınızda sürekli hesabı size kitleyen kadınlar yüzünden, "Bu sefer de benden olsun" diyen kadınları harcadınız... "Manikürüm bozulur" diyerek ütü bile yapmayan kadınlar için, kirli donunuzu elinde yıkayan kadınları harcadınız... Adnan Hoca'nın "kedicikleri"ni andıran kadınlar için, "Selvi boylum al yazmalım"ın Asya'sına benzeyen kadınları harcadınız... Yağmur yağınca saçları bozulmasın diye en lüks cafe'ye dalan kadınlar yüzünden, kolunuza girip "Beraber ıslanalım" diyen kadınları harcadınız... Cebinizde para yok...

BİZİM MAHALLENİN ÜÇ MAYMUNLARI

 

MUTLULUĞU BİR TÜRLÜ BULAMAYAN KADIN...

  İlk evliliğini 1935’te Ali Senar’la yaptı.  Bir erkek çocukları oldu.  Geçinemediler, kavga ettiler, ayrıldılar... 1943’te futbolcu Ercüment Işıl’la evlendi.  İki çocukları oldu.    Sonra bir dargın bir barışık, intihar teşebbüsleri, iki kere nikah masası,   “Biz oğlumuza bir şarkıcı parçasını almayız...” inatlaşmaları.  Ve bu evlilik de bitti... Şarkıcı parçası Müzeyyen Senar’dı.  1953’te Suudi Arabistan Büyükelçisi Tevfik Hamza ile tanıştı.  Sanki mutluluğu bulmuş gibiydi. Ama bu evliliği hem Müzeyyen hayranları, hem de  Suudi Arabistan hükümeti istemiyordu...    Buna rağmen, Beyrut'ta gizlice imam nikahıyla evlendiler.  En yakınlarının dışında kimse bilmiyordu bu evliliği.  Ama gazeteler bu durumu ortaya çıkarılınca  resmi nikah yapmak zorunda kaldılar... Müzeyyen artık sefire olmuştu.  Gazinolarda şarkı söyleyemezdi.  Sahneyi bıraktı.  İşte esas gürültü de o zaman koptu.  Ulusa...

AHH ÇOCUKLUĞUM

  Biz ergen falan olmadık. Bizim ergenliğimiz anamızın bir terliğine bakardı. Anında fabrika ayarlarımıza dönerdik. Anamızdan az dayak yemedik. Aramızda ara sıra anasından dayak yiyip de bu gün psikopat olan var mı? Hijyen kelimesi ile 30 yaşında tanıştım. Her içtiğimiz su bardağını mutfak tezgahına korkusuzca dizen var mı aramızda? Divan'ın altındaki sepet giysilerimiz için yeterdi. Dolap dolap kıyafetimiz de yoktu. Sokak sokak gezerdik. Boş arsalarda ateş yakar, içine patates atardık. İstediğimiz arkadaşa gider, evinde otururduk. İzin almak gereksizdi. Ailelerimiz korkusuzdu. Kimse bize tecavüz etmez, yada organlarımızı almaya kalkmazdı Bazılarımız sınıfta kalırdı. Hiçbirinin ailesi apar topar doktora götürüp bir dünya psikoloji raporu almazdı. Niyet satardık, mahalledeki herkes alırdı.  Her yerimiz yara olurdu, dişlerimiz kırık, ellerimiz pisti. Pis ellerimizle yağlı , yada salçalı ekmek yerdik. Bazen de domatesi üstümüze fışkırta fışkırta yerdik, titiz annelerimiz buna bil...

TARİHE NOT DÜŞELİM

 Birgün şu resimdeki kuş kadar özgür olacaksın çocuk bugün tüm hepimizin gözlerini kaçırdığı insan hakları hukuk insan olmak deyimleri hepsi çöp oldu göz göre göre çocuklar kadınlar katlediliyor soykırıma uğruyor ve hepimiz seyrediyoruz.KAHROLSUN HEPİMİZ

EVLİLİK NEDİR

 • Evlendikten sonra birincil aileniz, eşiniz ve çocuklarınızdır. • Evlenen değişir. Evlendiği halde bekârlığını sürdürmeye çalışan, evliliği hazmedememiştir. • Evlilik, güç birliğidir, güç savaşı değildir. ++ • Evlilikte iki tarafın da kendine ait özel alanı olmalıdır. Bu kafasına göre takılmak değil, birey olmasının koşuludur.  •Evlilikte kadın-erkek eşit değildir. Eştir Ego yapmaya, her konuda yarışmaya gerek yoktur •Bir evliliğin düzelmesi için iki tarafın da çabalaması gerekir. Aksi taktirde yerinde sayar.İki kürekli teknede bir kişinin bir küreği çekmesiyle teknenin kendi ekseninde dönmesi gibi. •Her evlilik, parmak izi gibidir. Başka evliliklere benzemez. Bu nedenle kıyaslamak asla doğru değildir.  •Eşini seven, onun mutlu olduğu konulara saygı duyar. • Onaylamayan, takdir etmeyen, var olanın kıymetini bilmeyen eş, zamanla var olanı da arar hale gelir.  • Evliliğin ilk yılları, sistemi oturtma ve diş geçirme sürecidir. Sabırlı olmak gerekir.  • Eşini süre...

HANZALA BİRGÜN YÜZÜNÜ DÖNECEK

  Hanzala (Arapça: حنظلة) Filistinli karikatürist Naci el-Ali'nin ünlü çizgi karakteri Baba adı: Önemli değil. Annesinin adı: Nakba (Filistinliler işgalin ardından Filistin topraklarında İsrail Devleti’nin ilan edildiği 15 Mayıs 1948′i Nakba günü olarak tanımlar. Kız kardeşinin adı: Fatıma. Ayakkabı numarası: Bilinmiyor. Çünkü Hanzala hep yalın ayak dolaşır. Hanzala 10 yaşında bir çocuktur, büyümez. Çünkü Naci Ali, Filistin'i bu yaşta terk etmek zorunda kalmıştır. Hanzala'nın sırtı okuyucuya dönüktür, elleri arkada birleşmiştir. Bu duruşuyla ülkesinin işgalini protesto etmektedir

FİLİSTİN KAN AĞLIYOR

 Özür dilerim coçuk iyi bir insan,adaletli bir insan,olup seni bu savaştan kurtaramadığım için sadece bakmakla yetinip,bugün ne yiyeceğimi düşünüp insan olmayı unuttuğum için elimi uzatıp kanını temizliyemiyorum özür dilerim

KİM DOĞRU

 105 yaşında Ölen japon Doktordan kafaları karıştıran yazı mutlaka okuyun. *S*: *Doktor, kardiyovasküler egzersizin ömrü uzatabileceğini duydum. Bu doğru mu?* *A*: Kalp sadece şu kadar atar sonra durur, o kadar... Egzersiz yaparak zaman kaybetmeyin. Her şey eninde sonunda yıpranır. Kalbi hızlandırmak daha uzun yaşamanızı sağlamaz; Bir arabanın ömrünü daha hızlı sürerek uzatırsın demek gibi. Daha uzun yaşamak ister misiniz? Yan gelip yatın. *S*: *Alkol alımımı azaltmalı mıyım?* *A*: Ah hayır. Meyveden yapılır şarap. Meyve çok iyidir. Viski sonuç olarak damıtılmış şarap, bu ise meyvenin özünü içtiğiniz anlamına gelir ki faydalı bişeydir. Bira da tahıldan yapılır. Tahıl da iyidir. Yapıştır yürü! *S*: *Düzenli bir egzersiz programına katılmanın avantajlarından bazıları nelerdir?* *A*: Bir tane bile düşünemiyorum, üzgünüm. Felsefem: Acı yok...her şey güzel! *S*: *Kızarmış yiyecekler sizin için kötü değil mi?* *A*: ANLAMIYORSUNUZ! Bitkisel yağda kızartılmış yiyecekler. Daha fazla sebze a...

HAYAT

 Babaannem ılık bir ikindi üzeri vefat etti. Babam, emin olmak için ağzının önüne ayna tuttu ve sonra hafif bir ses tonuyla, “Vefat etti annem” dedi. “Allah rahmet eylesin.” Çocuk aklımla babamın yaşadığı sükunete bir anlam veremedim. Sonra annemden öğrendim. O gece yorganın altında hıçkıra hıçkıra ağlamış babam. Tevekkülü , isyan etmemeyi o gün öğrendim. *** Anneannemin iyice ağırlaştığı geceydi. Zor nefes aldığı için oksijen tüpüne bağlıydı. Eve doktor geldi. Bakışlarıyla bize yapacak pek bir şey olmadığını ima etti. Doktor tam evden çıkacakken anneannem ağzına bağlı olan maskeyi çıkarıp zorlukla, “Nezih Beye börek, çay getirin,” dedi. Bir saat sonra da vefat etti. Misafirperverliğin ne olduğunu o gece öğrendim. *** Hollanda’da tarihi bir şatoyu ziyaret edecektim. Şatonun önüne geldiğimde henüz açılmadığını gördüm. Bilet gişesinin önünde benim gibi erken gelmiş, 30 yaşlarında bir Japon vardı. Tanışıp, ayaküstü biraz sohbet ettik. Kapıların açılmasına daha 20 dakika vardı. Yeni t...

DÜĞME

  Japonya'dan gelip Amerika'da üniversite okuyan bir gencin düğmesi ile ilgili bir hikaye. Japon genç Japonya'dan bursla gelmiş biri. Fazla giysisi yok. Bütün sene aynı kıyafetlerle dolaşan tek derdi okumak olan bir genç. Bir gün bu gencin gömleğinin düğmesi kopmuştur. Kopan düğmenin yerine kola kutusunun açma halkasını takan genç üniversitede alay konusu olur. Bu durum üzücü muhakkak. Ama düğme almaz yine de. Son sınıfta mezun olduğunda bu dalga geçilen olayın nedenini açıkladığında büyük bir utanç yaşamıştı Amerika. Yaptığı açıklama şuydu: "Bir düğme yüzünden dalga geçtiniz. Neden bir düğme alıp yerine dikmek yerine, benimle dalga geçmenize izin verdiğimi merak ediyorsanız şunu söyleyeyim ki; Hiroşima'da halkımı katleden bir ülkeye bir düğme parası dahi vermemek içindi. Benim kazandığım paranın tek bir kuruşunu bile haketmiyorsunuz. Bu ülkeden düğme parası dahi harcamadan gideceğim için mutluyum" Bu fotoğrafın hikayesi çok dokunaklı ;olmuş kardeşini yakılmak...

NEDEN ANNE DİYENLERE

 Neden anne önce, baba sonra diye soranlara: Şikago'da yaşayan ünlü Türk genetikçi Hande Özdinler'in annesinin vefatından sonra yazdığı hem bilimsel hem de duygusal yazısı Mitokondrisi bende kaldı Annem vefat etti, onu yıkadık, pakladık, demir tabuta koyup Türkiye’ye uçakla getirdik. Oğlunun üstüne, eşinin yanına, toprağın içine sanki bir tohum eker gibi nazikçe, dualarla bıraktık. Bir ömür bitti, annem gitti... Ama annemin mitokondrisi bende kaldı. Benim hücremde, benim her hücremde annemin mitokondrisi var. Her nefes alışımda, her kalp atışımda, her elimi uzatışımda, her düşüncemin başlangıcında, ne için enerji harcıyorsa bu vücudum işte orda annemin mitokondrisi var. Annem gitti belki ama mitokondrisi bende kaldı... Enerji santrali, kaynağı anne... İnsanın başlangıcı olan o ilk iki hücrenin yumurta olanı büyük ve zengindir. İçinde bir hücrenin yaşaması, çoğalması, değişmesi için gerekli olan her şeye ve bir ömür gerekli olacak enerjiyi üretecek mitokondriye de sahiptir. Mito...

ÖĞRETMEN OLMAK

2000 yılının Aralık ayıydı. Üniversiteden yeni mezun olmuştum. Çiçeği burnunda bir öğretmen olarak heyecanla derslere girip çıkıyordum. Sınıflardan birinde şartlı cümleleri anlatırken, tahtaya İngilizce bir cümle yazdım. "Evet, çocuklar" dedim. "Tahtada eğer çok zengin olsaydım, anneme ....... alırdım" yazıyor. Cümledeki boşluğu hayal gücünüzü de kullanarak doldurun. Anlaşıldı mı?" Anlaşılmış olmalı ki herkes sessiz bir şekilde dağıttığım küçük kâğıtları aldı ve gözlerini tavana dikip düşünmeye başladı. Beş dakika sonra sınıfı dolaşıp kâğıtları topladım ve tek tek okudum.   Uzay gemisi, Ferrari, Miami'de yazlık, Maldivler'de ada... Ben okuyorum, sınıf gülüyordu. Son kâğıdı içimden okudum. "If I were rich, I would buy flowers for my mom." Cümlenin sahibi, o sene sınıfa yeni gelen çelimsiz, içine kapanık bir çocuktu. "Aramızda çok duygusal bir arkadaşımız var" dedim. "Salim, kalk bakalım. Ne yazdığını arkadaşlarına söyleyebilir mi...

KIYMET

 Huzurevine yatırılan yaşlı bir kadının yazdığı acı dolu bir mektup. Bu mektup şimdiki hayatımızın gerçeklerini anlatıyor..?? 82 yaşındayım, 4 çocuk, 11 torun, 2 büyük torun sahibiyim. Şimdi ise 12 metrekarelik bir odada yalnız başımayım. Artık bir evim, hatta sevdiklerim bile yok. Etrafımda sadece odamı toplayan, yemek yapan, yatağımı havalandıran, tansiyonumu kontrol eden vazifeli insanlar var. Torunlarımın kahkahaları yok artık, büyümelerini, sarılıp öpmelerini, didişip kavga etmelerini izleyemiyorum. Bazıları 15 günde bir, bazıları üç dört ayda bir beni görmeye geliyor bazıları ise hiç gelmiyor. Oysa ben onları bir gün görmesem bile çok özlüyorum. Artık nugget,  sahanda yumurta, etli börek yapamıyorum. Tek bir eğlencem var bulmaca çözmek, işte bununla biraz vakit geçiriyorum. Ne kadar ömrüm kaldı bilmiyorum ama bu yalnızlığa alışmam lazım. Elimden geldiğince benden daha kötü durumda olanlara yardım ediyorum. Sık sık ölenler oluyor çok bağlanmak istemesem de  yine de o...

VE DÜNYA AYNI KALIR

  Yaşlılar ölür; çocuklar anlamaz ve tarih tekerrür eder...

ÜÇ FİLİTRE

Sokrates'in ‘Üçlü Filtre Testi’ Büyük filozof sokakta bir tanıdığına rastladı ve adam ona dedi ki; ‘Sana en yakın arkadaşınla ilgili duyduğum bir şeyi söylemek istiyorum’ Sokrates : Dur! Bana arkadaşım hakkında birşey söylemeden evvel sana “Üçlü Filtre Testi” yapacağım. Adam : Üçlü Filtre mi? Sokrates : Evet üçlü filtre testi.  Şimdi birinci filtre; ‘Gerçeklik Filtresi'  Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin? Adam : Hayır. sadece duydum. Sokrates : Yani bunun tam olarak gerçek olup olmadığını bilmiyorsun. Tamam. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, 'İyilik Filtresi'. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey ‘iyi’ birşey mi? Adam: Hayır, tam tersi. Sokrates : Anladım. Yani arkadaşım hakkında bana ‘gerçek’ olup olmadığından emin olmadığın ‘kötü’ bir şey söylemek istiyorsun. Tamam. Buna rağmen son testin sonucuna göre hala testi geçebilirsin.  Son testim ‘İşe Yararlılık Filtresi'.  Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey ben...

DOMATES BİBER PATLICAN

 DOMATES BİBER PATLICAN'IN HİKAYESİ Sene 1968 Barış Manço henüz 25 yaşında. Bir kızla tanışmış, çok sevmiş evlenme teklif edecekmiş, kızı evine çağırmış bir sürü hazırlık yapmış, ama cesaretini kolay kolay toplayamıyormuş. Öyle havadan sudan konuşmuşlar. ++ Barış Manço tam cesaretini toplamış lafa "Ben" diye girmiş, ama o da ne! Sokaktan geçen bir seyyar satıcı başlamış bağırmaya DOMATES BİBER PATLICAN! Bu sesten sonra zaten cesaretini zar zor toplayan Barış Manço dikkatini kaybetmiş, konuşamamış. Kız da " senin gibi iki lafı bir araya getiremeyen bir adamla beraber olamam" demiş. Barış Manço'da bu olaydan 20 yıl Domates biber patlıcan " şarkısını sonra çıkartmış. Şarkının sözleride aslında bu olayı anlatıyor. Domates biber patlıcan Bir anda bütün dünyam karardı. Bu sesle sokaklar yankılandı Domates biber patlıcan Keşke hislerimi sana açıkca anlatabilseydim Sana deli gibi aşık olduğumu söyleyebilseydim Gözgöze geldiğimiz o anda sanki Dilim tutuldu bir a...

AVRUPA MEDENİYETİ

 TUNUS ÇÖLLERİNDE, AÇLIK ve SUSUZLUKTAN ÖLEN,  ANNE ve KIZI,  Avrupa'ya, Ekmek bulmak, yaşamak, Hayata tutunmak için çıplak ayakla çıktıkları yolda, çölde susuzluktan ölmüş halde bulunmuşlar. Ölmeden önce son kez birbirlerine sarılmışlar.  Düşünebiliyormusunuz?  Tunus petrol yatağı, Afrika'nın en büyük fosfat yataklarına sahip. Çağdaş Batılılar Ülkenin petrol ve Fosfat yataklarını sömürmek için 2010 yılında Demokrasi, Özgürlük, Onur, Ekmek diye ülkeyi karıştırdılar. ARAP BAHARINI çıkarıp iktidarı devirdiler, ülkeyi cehenneme çevirdiler, İnsanları ekmez bulamaz hale getirip açlıktan öldürdüler. Batılı ülkelerin yaşadığı zenginlik ve refah, sömürgecilik üzerine, mazlumların kanları ve gözyaşları üzerine kurulu. Şair boşuna dememiş; "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" diye. iyi ki cehennem var ve zalimler için yaşasın cehennem...

DÜNYAYI İYİLİK KURTARACAK

 Simit almak için sıraya girdim. Sıra çok kalabalıktı. 20 dakika kadar sırada kaldım. Hemen önümde bir kız çocuğu ve babası var. ++ Babası gömlek düğmelerini boğazına kadar düğümlemiş. Tertemiz giyinmiş ancak kıyafetleri eski. Ayakkabıları kösele, eski ve yazlık. Anladım ki güngörmüş bir adam... Çocuk iki de bir ‘’Hadi baba, acıktım gelmedi mi sıra daha?” diye söyleniyor...  Sonunda sıra onlara geldi. Adam bir simit istedi. Çocuk itiraz etti:  “Baba, ben tahinliden de istiyorum.” diye... Babası "sus!" der gibi sessizce kaşlarını kaldırdı, “Olmaz!” demek istedi.  Bozuk birkaç adet parayı uzatırken paranın bir tanesi yere düştü, tezgahın altına gitti Adam diz çöküp almaya çalışırken,  Simitçi: ‘’Boşver be abi, önemli değil!" diye söyledi.  Baba kısık sesle:  “Abi başka paramız yok, eksik kaldı. Hakkını helal et!” deyince, simitçi:  “Oturun sehpaya biraz; sıcak çıkınca ben getireceğim.” dedi... Adam eksik para verme mahçubiyeti ile en köşeye oturdu.....

GENÇ ADAM VEYA KIZ

 Genç adam, evinden ayrılıp ayrı bir eve çıkmaya karar vermişti.  'Diş fırçalarken suyu açık bırakma!' 'Salondan en son kim çıktı?' 'Işıklar neden açık?' 'Makası neden yerine bırakmıyorsun?' Annesinin uyarı ve söylemlerine artık dayanamıyordu. ++ Sabah iş görüşmesine gidecekti. Eğer kabul edilirse aile evini bırakıp, kendisine bir ev kiralayacaktı Artık kendi hayatını yaşamak istiyordu. Sabah, annesi onu kapıda uğurladı. 'Dikkatli ol ve bütün soruları cevaplamaya çalış oğlum' dedi. + Görüşme adresine gelince, kapıda bekçi yoktu.Bahçe kapısı açıktı ama sürgülü kilidin demiri dışarıdaydı, giren çıkan herkes bu demire değiyordu. Hemen kilit sürgüsünü geri çekti ve içeriye girdi. Bahçede bir hortum suyunu boşa akıtıyordu. + Onu aldı ve sulasın diye ağaçların arasına bıraktı. Bir avluya girdi, duvar dibinde boşa çalışan bir vantilatör gördü. Gayrı ihtiyarı bir hareketle vantilatörü kapattığını fark etti. Artık huyu nefsine galip geliyordu. Kendisini t...

NAHLA

 Size... Bir hikaye anlatmak istiyorum... Mülteci kampında AÇLIKTAN ÖLEN... 6 yaşında ki kızın HİKAYESİ... Onun adı "NAHLA" Fotoğraftaki üstü başı perişan, Saçları darmadağın, Ayakları zincirli kızın ismi "NAHLA OSMAN" Daha 6 yaşındaydı, Mülteci kampında yaşıyordu. Çünkü Dünyaya demokrasi ve İnsan hakları nutukları atan alçak Batılılar, Para ve petrol için ülkesini bombalamış, yuvasını başına yıkmıştı. Annesi Türkiye'ye sığınmış, Nahla ise babasıyla beraber İdlip'te mülteci kampında çok ağır şartlarda yaşamak zorunda kalmıştı. Yeterli miktarda su yok, ekmek yok, ev yok. Babası dışarıya çıkıp kaçmasın diye onu genelde bir zincire bağlıyor, bazen de kafese kapatıyordu. Bir keresinde Mülteci kampını gezen bir yardım kuruluşu aktivisti ayakları zincirli, elleri yara bere içindeki Nahlayı görür, Fotoğrafını çeker. Yanına yaklaşır ve "En çok istiyorsun" diye sorar, oda "SANDİVİÇ" der. Bir kaç gün sonra Nahla'yı açlıktan baygın düşmüş halde ...

AMAN HA AÇ KALIRIZ

 

PARAM YETMİYOR DİYENLERE!!

  Eskiden insanlar unu çuvalla şekeri çuvalla, yağı teneke ile, peyniri de tulum tulum alıyormuş. Şimdi ise peyniri kilo ile, yağı bir kaç litre, şekeri de bir kaç kilo zor alıyormuş. Doğru. Eskiden böyleydi... Çünkü eskiden insanların kafası çalışıyordu. -Eskiden insanlar, yağ, peynir, un, şeker gibi temel gıda maddelerine öncelik verirdi. Adı üstünde temel gıda maddeleri. En çok önem verilmesi gereken şeyler bunlardı. -Eskiden insanlar, 3 kilo şeker parasına, gidip 1 bardak kahve içmezlerdi. 1 kg et parasına, oturup bir hamburger menü yemezlerdi. Öğrenciler, evde 3 günlük makarna yiyip, dışarda cafelerde, nargileye, wayt çaklıt mokkaya 30 lira vermezlerdi. Sırf bir kaç fotoğraf çekip sosyal medyada ben sınıf atladım hissi veren, ucube fotoğraflar paylaşmazlardı.Evlerde Led ekran internet bağlantılı televizyonlar yoktu. İnternet de yoktu.Eskiden insanlar, ihtiyacı kadar elbise, ayakkabı alırdı. Sırf marka diye, sırf birilerine hava atacağım diye, tonla para harcamazlar...

ANLADIMKİ

 Bazen durup dinlenmek ve kendini dinlemek gerekiyor.Büyürken veya yaş alırken yaşadığın acılar zor geliyor.oysaki acılar yaşadığın sıkıntılar seni sen yapıyor.ANLADIMKİ AĞAÇLAR TOPRAĞA ACI VEREREK BÜYÜYORLAR.

KUTUDA KALAN SON ÇİKOLATA

  ANSTANDSSTÜCK“ Kutuda kalan son çikolata. Tabaktaki son köfte. Paylaşıla paylaşıla azalan ama son anda paylaşımın akışını kesen parça. Herkes bilir ki bunu alırsa diğerleri mahrum kalacak. Herkesi yoksun bırakmaya kimsenin gönlü el vermez ve ortada kalır parça. Almanca‘da özel bir kelimesi var bu parçanın: “Anstandsstück“ “Nezaket Parçası” Tüm parçalar bittiğinde görebiliyoruz başkasından eksilttiğimiz gerçeğini. O an’a kadar “nasılsa onlara da var!” rüyasına kanıyoruz. Oysa gerçek, başka. Bambaşka. Ne kadar bol olursa olsun tüm parçalar nezaketi gerektiriyor. Duyarlılığımızı geciktirmek gerekmiyor. Sona kalmasa da eksiltiyoruz her daim. Bir başkasının katkısıyla alıyoruz çoğu şeyi. Başkaları da bilet aldığı için uçağımız uçuyor mesela. Başkaları da beklediği için durağımıza geliyor otobüs. Başkaları da tercih ettiği için sevdiğimiz restoran orada şahane menüsüyle bizi bekliyor. Başkaları da seyrettiği için sevdiğimiz filme onca masraf ediliyor. Uçaktaki cam kenarı kolt...