Ana içeriğe atla

ZAMAN GELİP GEÇERKEN BAŞKA EKMEK YOKMU

"Ya ölmez de yaşarsam! Upuzun bir hayat olursa önümde!.. Her dakikasını yüzyıl gibi yaşardım, bir anını bile boşa harcamaz, değerini bilirdim." , ölüme mahkum roman kahramanını böyle konuşturur. Dostoyevski'nin kendisi de idamına sayılı saatler kala affedilmiş biridir. O bekleyiş içerisinde zamanın nasıl "genişlediği"ni ve her dakikanın ayrı bir değer kazandığını bizzat tecrübe etmiştir... Aslında her insan"ölümemahkum" bir varlıktır ama bu hakikatten uzak yaşamayı seçer. Sonuç? Dakikalar ne kelime! Saatler, günler, haftalar, hatta mevsimler doğru düzgün boşa geçer. Üstelik günümüz insanı için durum biraz daha farklı. Zihnimiz,"mecburiyetler prangası"nın dışına çıktığında ne yapacağını şaşırıyor. Zamanın farkındalığı denen şey varoluşun hikmetine açılan bir kapı olmaktan çıktı, artık endişeler içinde kavrularak yaşamak anlamını taşıyor.
***
Babalar ve oğullar... "1983" Adlı Polonya yapımı ilginç diziyi izlerken şu sahnede durup kaldım:  babaya soruyor: "Oğlunuzu yakından tanır mıydınız?" Cevap gayet yalın: "Her baba kadar." Dedektif bunun üzerine mırıldanıyor: "Yani tanımıyordunuz."
***
Sabahın erken saati... Parkta değil de sokak aralarında yürüyeyim diyorum. Böylesi daha mı güzel ne! Tek tük erkenci karşılaşmaları, selamlaşmalar, dükkan kepenklerinin gıcırtıları, bir saksı sardunyayla güzelleşivermiş pencereler... Sonra Göksu kıyısına doğru iniyorum. Peçko'da çay ve peynirli kol böreği. Yalın hoşnutluk ve şükür duygusu.
***
Bazı insanları kuvvetlice kavrayıp sarsmak istiyorum. Belki bu yolla içlerindeki kibir ve hınç duygusu yere saçılır, hem biz hem de onlar rahatlarlar, diye düşünüyor fakat vazgeçiyorum. Üzerlerindeki o kalın narsisizm paltosunu aşmak imkansız...
***
Tamam, kabul! Ekşi maya bir serüvendir; emek ve sabrın güzel çocuğudur. Ama "ekşi mayalıekmekten başkasına ekmek demem" tavrının bu kadar hızlı biçimde ortalığa egemen olmasını tuhaf buluyorum. (Şimdi bu tavrın bir benzerini siyez buğdaylı ekmeğe uygulamaya başladık!) Çeşit çeşit ekmek var ve çoğunun tadı ayrı güzel. Hem niye anlamak istemiyorsunuz, bir ekmeği ekşi mayayla üretmiş olmak onu başlı başına leziz ve her yiyeceğe uygun eşlikçi haline getirmiyor. HAŞMET BABAOĞLU

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TESADÜF

Bazen herşeyi tesadüf deyip geçiştiriyoruz,oysa hayatta hiçbirşey tesadüf değildir.Herşeyin bir hesabı vardır,onuda yaratan,yapan bellidir zaten.

DİNGİNLİK

BAZEN BIRAK BİR YAPRAK GİBİ KENDİNİ SULARIN KOYNUNA ALIP GÖTÜRÜR SENİ BİLİNMEYEN ÖTELERE

Bir Dehanın İzleri – II.Abdülhamid Han, Talha Uğurluel

Medeni adam dostunu düşmanını tefrik etmemeli, her ikisine de aynı muameleyi yapmalı. Zira düşmanlara açıkça husumet göstermek akıl karı değildir. Dostlara da fazla güvenmek ahmaklıktan ileri gitmez, biz daima İngiltere’nin dostu görüneceğiz. Fakat onun hislerini, fikirlerini, siyasetini de bileceğiz. – Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı alabildiğince kışkırtan Gladstone’un İngiliz Müstemleke Nazırı iken Lordlar Kamarası’nda söyledikleri de İngilizlerin bu coğrafyadaki ince hesaplarını açıkça ortaya koyuyordu. O gün Gladstone eline Kur’an-ı Kerim’i alarak kabinedekilere göstermiş ve: “Eğer bu kitabı Türklerin elinden alamazsak onları asla yenemeyiz” demişti. – Abdülhamid Han, hayatına kasteden ve ölüm cezasına çarptırılan mahkûm ile bizzat görüşür. Hususi dairesine kabul ettiği Jorris ile saatlerce baş başa kalır. Ne konuşmuştur, neler sormuştur bunu kimse bilmiyor. Tahsin Paşa, ‘Avrupa’da ayrılıkçı Ermeniler aleyhine çalışmak üzere kendisine vazife verdi’ diyor. ...