Ana içeriğe atla

YAZ

Sabırsız Yürek / Stefan Zweig

  • Acımak iki yanı keskin bir bıçak gibidir; kullanmayı bilmeyen, elini ve özellikle kalbini ondan uzak tutmalıdır.
  • Şanssızlık, insanı alıngan; sürekli acı ise adaletsiz kılar.
  • Kişi ancak başkaları için bir değeri olduğunu anladığında varlığının anlamını önemini kavrayabiliyordu.
  • Beklemek … Bir saniyede bir insan ölebilir, bir yazgı belli olabilir, bir dünya yıkılabilirdi….Daha ne kadar bekleyecektim?
  • Başkası yapamıyor diye bir zevkten vazgeçmenin, başka biri mutsuz olduğu için bir mutluluğu kendine yasaklamanın bir anlamı olmadığını biliyordum.
  • Yeryüzündeki acı ve felaketleri yalnızca düşünmenin bile, geceleri insanın uykusunun kaçması ve dudaklardaki gülümsemenin kaybolup gitmesi için yeterli olacağının bilincindeydim.
  • Dünyevi bir acının tek bir biçimini bile gerçekten içinde duyumsayabilen biri, edindiği bu gizemli bilgi sayesinde, kendisine en yabancı ve görünüşte en anlamsız acıları bile anlamaya başlıyordu.

  • Dünyada bir şeyi yarım söylemek ya da yarım bırakmak kadar kötü bir şey yoktur. Her kötülük bu yarım işlerden çıkar.
  • Bu felçli kızın yanında oturmak, ince, huzursuz dudaklarının hafif bir gülümsemeyle aralandığını görmek, bazen fazla heyecanlanmanın etkisiyle irkildiğinde yalnızca elimi elinin üstüne koymamla sakinleşmesini seyretmek, üstelik bundan dolayı minnet duyan, gri bakışları fark etmek, bu zavallı küçük kızla küçük duygusallıklara dayalı ruhsal bir arkadaşlık kurmak beni başka bir kızla yaşanacak en tutkulu ilişkiden daha çok mutlu ediyordu.
  • Eğer bir şeyi yapmakta tereddütleriniz varsa, kaçamak yollar her zaman daha çekici gelir.
  • Uzun süreli bir acı yalnızca hastayı değil, ötekilerinin acıma duygularını da yoruyordu; yoğun duygular sonsuza dek sürmezdi.
  • Bir yere mutluluk ve neşe getirdiğini bilen insanın yürüyüşü bile farklı oluyordu.
  • Nasıl ki bitkiler seranın sıcak ve tropik ortamında hızlı gelişirse, kuruntular da karanlıkta aynı gelişimi gösterirler.
  • Başkalarından dinlenenler ve kitaplardan okunanların hepsi gelip geçiyor, geriye yalnızca kendi yaşadıklarımızın yüreğimizde uyandırdığı duygular kalıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TESADÜF

Bazen herşeyi tesadüf deyip geçiştiriyoruz,oysa hayatta hiçbirşey tesadüf değildir.Herşeyin bir hesabı vardır,onuda yaratan,yapan bellidir zaten.

DİNGİNLİK

BAZEN BIRAK BİR YAPRAK GİBİ KENDİNİ SULARIN KOYNUNA ALIP GÖTÜRÜR SENİ BİLİNMEYEN ÖTELERE

Bir Dehanın İzleri – II.Abdülhamid Han, Talha Uğurluel

Medeni adam dostunu düşmanını tefrik etmemeli, her ikisine de aynı muameleyi yapmalı. Zira düşmanlara açıkça husumet göstermek akıl karı değildir. Dostlara da fazla güvenmek ahmaklıktan ileri gitmez, biz daima İngiltere’nin dostu görüneceğiz. Fakat onun hislerini, fikirlerini, siyasetini de bileceğiz. – Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı alabildiğince kışkırtan Gladstone’un İngiliz Müstemleke Nazırı iken Lordlar Kamarası’nda söyledikleri de İngilizlerin bu coğrafyadaki ince hesaplarını açıkça ortaya koyuyordu. O gün Gladstone eline Kur’an-ı Kerim’i alarak kabinedekilere göstermiş ve: “Eğer bu kitabı Türklerin elinden alamazsak onları asla yenemeyiz” demişti. – Abdülhamid Han, hayatına kasteden ve ölüm cezasına çarptırılan mahkûm ile bizzat görüşür. Hususi dairesine kabul ettiği Jorris ile saatlerce baş başa kalır. Ne konuşmuştur, neler sormuştur bunu kimse bilmiyor. Tahsin Paşa, ‘Avrupa’da ayrılıkçı Ermeniler aleyhine çalışmak üzere kendisine vazife verdi’ diyor. ...